25 Eylül 2010 Cumartesi

teslimiyet - geçmişten bir an

kırmızı bir yaz akşamıydı. güneşin son ışıkları bulutları eriterek oğuz’un kısık gözlerine iniyordu. kamyonun kasasında en gerekli eşyalar vardı. anıları koyacak yer kalmış mıydı? işte gidiyordu. hayatının güzel bir başlangıcı olmasını sağlayan ilk aşk bitiyordu. kısık gözleriyle kırmızı bir yaz akşamı oğuz ilk kez terk ediliyordu.
olan biteni şaşkınlıkla izliyordu. eşyalar birer birer kamyona koyuluyor deniz ortalarda görünmüyordu. bir kaç gündür bir türlü ona ulaşamamış. her denemesinde hayal kırıklığına uğramıştı. son kez şansını denemek için, koşarak apartmana daldı oğuz. koşarak tırmanıyordu merdivenleri. denizlerin kapısına geldiğinde, hiç beklemeden tekmelemeye başladı kapıyı. uzun süre bir yandan deniz diye bağırıp bir yandan tekmeledi kapıyı. kapı sonunda açıldı.
deniz’in annesiydi kapıyı açan. “deniz evde yok.” nerede diye sordu oğuz, vazgeçeceğe benzemiyordu. ama istanbul’daydı deniz. çoktan göndermişti annesi onu. oğuz inanmak istemedi ama elinden bir şey gelmezdi. son söz hep büyüklerindi. gözleri iri iri açıldı. sonra yavaşça bir damla yaş bıraktı kendini. ardından diğerleri geldi. deniz’in annesi, elini çocuğun saçlarına doğru götürdü ama okşayamadı. bir acı bedenini sarmış gibi irkildi. durdu ve hadi evine git dedi oğuz’a.
oğuz ağır ağır indi merdivenleri. ilk yenilgisiydi bu. unutamayacağı ilk yenilgisi. apartmanın kapısına geldiğinde kafasını kaldırıp kamyonu süzdü. ve koşmaya başladı. kendi evlerine doğru koştu. evin duvarı beyazdı. ama bir çift el izi vardı duvarda. bir kaç gün önce deniz’in çamurlu elleriyle bıraktığı el izleri. 
oğuz ellerini çamura buladı ve akşam yiyeceği dayağa hazırlandı. babası bu el izlerinden hoşlanmıyordu. babası deniz’den de ailesinden de hoşlanmıyordu. onunla görüşmelerini istemiyordu. ve sonunda isteği olmuştu. artık görüşmeyeceklerdi.
***
devam edecek…

Hiç yorum yok: